30 Ağustos 2010 Pazartesi

Parça Pinçik #2 -Dünya şampiyonası özel-


*Efendim..Ayıptır söylemesi, Dünya Şampiyonası'nın ilk gününde Kayseri'deydim..Güzel mi güzel 3 maç vardı sahada...Saha dışında da aklıma takılan onca şey...Hazır elim klavyeye gitmişken, onları yazayım dedim...

1-Öncelikle Kayseri çok güzel bir salon yapmış..Her erkek gibi girer girmez bir maliyet hesaplaması yaptım..Ben de kendi salonumu yapıp 1 yıl içinde masrafımı çıkarmak istiyorum...dinimiz amin

2-Arkamda oturan bir baba oğluna Ürdün Milli Takımının Michael Jordan'a olan saygılarından dolayı Jordan adını aldıklarını iddia etti...Çocukta inandı...

3-İlk başlarda -acemilikten- maçı takip etmekte zorlandım..Maça bak, benche bak..Yandan ekrana bak..Skorboard'a bak..Her sayı sonrası Avusturalyalı taraftarlara bak....sonradan alıştım

4-Ürdün Milli Takımının başantrenörü, antrenörden çok tatile gelmiş emekli öğretmene benziyordu..Bir an tribünlere çıkıp hayat dersi verecek sandım...Diğer antrenörlere karşı birşey hissetmedim...

5-Ürdün'de Abbas adında bir oyuncu vardı..Bütün üst tribünler Abbas aşağı, Abbas yukarı konuştu..."Zenciii topu Abbas'a at..Vur Abbas smacı..Abbbaaaaas sallla lan oradan..."
Artık bizden biriydi Abbas..

6-İkinci maç Sırplarındı..Şiir gibi basketbol oynadı i.neler..Maçı son takip ettiğimde fark 35 sayıydı..Sonradan gördüğüme göre 50 sayı fark atmışlar..Yine de onları değil Angola'yı alkışladık :)

7-Amigo adam çok şirin dans ediyordu..Ben onun gibi oynamaya kalksam deli derler ama...Ayrıca kareoke yarışmasına katılanlardan hiçbiri doğru düzgün şarkı söyleyemedi..İngilizce bilmediği halde ingilizce şarkı söylemeye kalkan biri vardı...

8-Sırbistan maçının ikinci yarısında "zone 1" bölgesine indim...Koltukların yerle mesafesi ikinci kattaki gibi çok yüksek değildi..Dolayısıyla rahatlardı..İkinci kata neden böyle bir eziyet yapmışlar, anlayamadım?

9-Yanımda oturan iki tane çinli/japon maç boyunca konuştular..Türkçe bilmemelerinden yararlanıp maça yorum yaparmış gibi "susun lan geveze çekikler" diye bağırdım..Önümüzdeki türkler dönüp kıkır kıkır güldüler..Anlamadı tabii bunlar :)

10-Arjantin-Almanya maçında Arjantinlilerin arasındaydım..Adamlar hem çok ateşli hem de çok sakin..Gerektiği yerde bağırıp, gerektiği yerde susuyorlar...Ama hiç marşları yok.."ramo ramo arjantinaaaa" ve "ar-jan-tina" dışında birşey söylemedik...

11-Scola kenardayken burnunda "maden aradı"...Tvde göremeyeceğim bir ayrıntı :) (maalesef o anı ölümsüzleştiremedim)

12-Arjantinliler sanırım dünyanın en çirkin insaları..Her yanlarından kıl fışkırıyor...Bayanları da aşırı derecede zayıf...Sümüğümü sürmem...

13-Ayrıca çok cimriler..Maç öncesinde sallamam için verdikleri bayrağı, maç biter bitmez elimden aldılar..Halbusi hediye sanmıştım ben onu :( Konfeti yerine de gazeteleri kesip, onları fırlattılar..

14-En çok kullandıkları kelime de "vamos"...En az kullananı 7-8 kere "vamos" dedi..Sanırım arjantincede(biliyorum böyle bir dil yok) herşey "vamos" demek...

15-Önümde oturan şu yaşlı amca ponpon kızların her çıkışında bize dönüp "ooohohooo vamos vamos" diye güldü..Bıraksak sahanın içine de gidecekti..Yanında da karısı ile kızı vardı(ayrıca kız maçın ortasında amca ile küsüp annesinin yanına geçti)..Değişik bir amcamızdı, bir daha görmek istemem..

16-Maç bitiminde en ufak tepki olmadı..Sanki hiçbirşey olmamış gibi çıktık salondan...Garipti...

24 Ağustos 2010 Salı

Alternatif Haber Bülteni


-Sayın seyirciler elimize ulaşan bir son dakika haberine göre Taksim Meydanı'nda Lostsever iki grup arasında çatışma yaşanıyor. Olayların, dizinin sonunda Kate'in Jack'i seçmesini protesto eden bir gruba; karşıt görüşlü başka bir grubun "Ne o? Zorunuza mı gitti? Biz Sawyer denilen o kılıksız ile Julliet'in beraberliğine bişey dedik mi? Jackimi kıskananlar çatlasın" demesi yüzünden ortaya çıktığı söyleniyor. Şu anda güvenlik güçleri olayları yatıştırmaya çalışıyor. İlk bilgilere göre 4ü çocuk 8 kişi yaralandı, 15 kişi göz altına alındı...

-Penguenciler ile Uykusuzcular arasında büyük çatışma! Kemal Kılıçdaroğlu'nun B.Arınç'ı Penguen dergisine havale etmesi üzerine sinirekesen Uykusuzcular bir grup Penguenciye saldırdı..Olaydan haberdar olan diğer Penguencilerin olay yerine gelmesiyle kavga büyüdü..Çatışmanın galibi bir sonraki turda Lemancılar ile çatışacak...

-Nescafe 3ü 1 arada reklamı ortalığı karıştırdı. Nescafesini kahvesi bol seven bir grup kreması bol sevenlere "yumuşak mısınız lan siz?" diyerek saldırdı. O sırada oradan geçmekte olan orjinalci 3 kişi "hepiniz hainsiniz...siz yokken biz vardık" diyince bol kahveciler orjinalcilerin üstüne yürüdü..Çevrede bulunan vatandaşlar arayaya girerek olası bir faciayı önledi...

-Ramazanda orucunu hurmayla açanlar, orucunu suyla açanlara saldırdı! Bir iftar çadırında iftar vakti suya davranan bir grup anarşist genç, hurmacılar tarafından tepkiyle karşılandı..Grubu adına konuşan A.Ç.'nin "ben hurma sevmiyorum yaeee" sözleri karşısında küplere binen hurmacılar plastik çatallarını suculara fırlattı...Araya giren C.Ahmet Hoca, iki tarafı da sakinleştirdi..

-Acun Ilıcalı'nın en büyük projesi "survivor" mı, "var mısın yok musun" mu? Acunseverler Derneği bu soru ile çalkalanıyor...İki karşıt grubun yaşadığı tartışma, kavga için yeterli üye sayısına(4) ulaşamadığı için kavgaya dönüşemedi..Acunseverler Derneği kavgayı başlatabilmek için 4üncü üyesini arıyor..

-Dün gece 'Siyaset Meydanı' istenmeyen görüntülere sahne oldu..."En iyi şovmen kim?" sorusunun tartışıldığı programda; Okancıların Beyazcılara "Beyaz hanım evladı" demesiyle sandalyeler havada uçuştu. Azınlıkta kalan M.Ali Erbilciler ise diğer iki gruba taş atıp kaçtı...

-Ankarada bir kafede Nokia'cılar ile Sony Ericsson'cular birbirine girdi. Olayın "hangi model telefon alayım" diye soran 23 yaşındaki M.Ö. yüzünden çıktığı öğrenildi. M.Ö. bölücülük yaptığı gerekçesi ile terörle mücadele ekipleri tarafından tutuklandı...

-Bir kavga haberi de sinema dünyasından geldi. Recep İvedik'i komik bulmayanlar İvedik-severlere saldırmak istedi. Olay ivedikseverlerin anti-ivedikçileri zorla susturmasıyla başlamadan son buldu...

-Rtük binası önünde "Yemekteyiz"ciler ile "Dest-i izdivaç"cılar birbirine girdi. Yayın saatlerinin çakışması yüzünden ortaya çıkan gruplar kanalların "söz valla programların saatlerini değiştireceğiz...ikisini de kaçırmayacaksınız" açıklamasının ardından öpüşüp barıştı. Son alınılan bilgilere göre; perşembe günü "Medya Kralı"cılarla "Tarihin Arka Odası"ncılar da Rtük binası önünde kapışmayı düşünüyorlarmış...

-Ülke gündemi bir evet-hayır kapışmasına daha ev sahibi oluyor sayın seyirciler.."Tahmin et, kim bakalım" adlı çocuk oyununda sürekli "hayır" diyen 6 yaşındaki S.B., yaşıtı K.P. ile tartışmaya girdi..Daha sonra olaya diğer evetçilerin-hayırcıların girmesi ile tartışma istenmeyen boyutlara vardı..Anaokul öğretmenlerinin "uyku saati" arası ile sönen tartışma, daha sonra karşıt tarafların öpüşüp barışmasıyla son buldu..

Biterken Miss Li - High On You çalıyordu :)

22 Ağustos 2010 Pazar

Kaybolan Değerler: Teletabiler....

Onlar gizli bir uzaylı örgütünün dünya çocuklarını moronlaştırmak için dünyaya gönderdiği yaşam formları...Onlar 7'den 70'e her yaştan insanı televizyona “donduran” şovun sahipleri..Onlar çocukluğumun en unutmak istediğim anları..Onlar Teletabiler...Yaklaşık bir 10 yıl önce "teletabi teletabi" diye koşuştururlarken, aniden ortadan kayboldular..Ve onlardan bir daha haber alınamadı.. Ta ki bu güne kadar..Araştırmacı yazar ben, çok konuşulacak teletabi belgesini açıklıyorum!

Bu sevimsiz yaratıkların akıbetini öğrenebilmek için Teletabi Köyü'nde çocukları ve torunlarıyla yaşayan Po amcayı ziyaret ettim..Sağolsun, kırmadı beni ve 6-7 soruluk mini bir röportaj yaptık..Aslında devam edecektim ama yeraltından çıkan bir duş başlığı “dedeeeğğğ yemek hazır dedeeeeeğ” deyince röportajı bitirmek zorunda kaldık..İşte..Olay yaratacak konuşmalarımız:


-Yaşlanmışın po amca...Yaş kaç oldu?
-Daha 30 yaşındayım ben..Yaşadığım dramlar beni böyle yaşlandırdı

-Ehehe hiç göstermiyosun Po..Diğer karakterler nerede? Onlar da mı köyde yaşıyorlar?
-Yok..Ne geldiyse onlar yüzünden geldi başımıza zaten..Bizim tinkivinki vardı..Onun bir de çantası vardı..Bir gün istiklal’de gezerken çantasını çalmışlar..Depresyona girdi, kendini öldürdü rahmetli..Ardından dipsi depresyona girip –çok yakınlardı birbirlerine, nedenini anlayamadık- buraları terk etti..Yapımcılar lala ve benim ikili olarak devam etmemizi kabul etmediler..kovdular bizi..işte buradayım şimdi

-Peki başka işlerde çalışmadınız mı? Televizyon işine devam edebilirdiniz..
-Kısmen televizyon işine devam ettik..Şu bizim karınlardaki ekrandan kaçak dijitürk yayını yapıyorduk, 6 sene önce zabıtalar tespit etti..Televizyonlara da el koyuldu

Temsili kovulma sahnesi (el emeği göz nuru; çalmayın)

-Vah vah...Hatırladığım kadarıyla şovunuzda güneş şeklinde bir çocuk vardı..Ona ne oldu?
-O eşşoğleşşek zengin oldu, kanalı satın aldı..Arada sırada yine -hobi olarak- güneşlik yapıyor..Gelip bizi izleyip- dalga geçiyo şımarık velet...

-Buradan televizyon sektöründeki eski arkadaşlarınıza söyleyeceğin bir şey var mı?
-Var..O Okan denen cüceye söyleyeceklerim..Çıkmış orada iki tane kızı “teletabiler” diye tanıtıyor..Asıl teletabileri bir kere programına çağırmış mı? Bir kere gelip halimizi hatırımızı sormuş mu? Zamanında "5inciniz ben olayım" diye az peşimizden koşmamıştı..Şimdi büyüdü de bizi beğenmiyor...Yazık

-Teletabiler artık yok diyebilir miyiz?
-Hayır..Hala geri dönme çabalarımız sürüyor..Cnbc-e yöneticileri ile iletişim halindeyiz mesela..Bizi sünger bob’da yan karakter olarak oynatmak istiyorlar..Ayrıca ayda bir ustalara saygı kuşağında eski filmlerimizi yayınlayacaklarmış..Allah onlardan razı olsun...

(bahsettiğim duş başlığı olayı gerçekleşiyor)-Bu yaşta nasıl torunun oluyor Po?
-Bizim gezegenin genetik özelliği, fazla kurcalama..

-Eh pek fazla vaktimiz olmadığına göre, son sözlerini alayım...
-Batma zamanı gelmişse güneşin, kaybolma zamanı geldi teletabilerin...hep bunu demek istemiştim..sana da teşekkürler evlat...

Evet...Teletabilerin gizemi de burada son buldu.."Batma" zamanları gelmiş meğer..Tekrar görüşebilmek dileği ile, kendinize iyi bakın :)
Biterken Regina Spektor - No Suprises (radiohead cover'ı) çalıyordu :)

19 Ağustos 2010 Perşembe

Ne Hayvanlar Var Şu Dünyada?

Hayır..Bu sefer kimseye hakaret etmeyeceğim..Hatta biraz zorlarsam bunun bir övgü olduğu bile söylenebilir..Konu şu ki; başlıkta hayvan diye bahsettiğim “hayvan”, 90ların unutulmaz oyunu “süper mario”yu 34 dakikada bitirmiş..Hem de acele ederek filan değil..Hiçbir bölümü atlamadan, tek tek herşeyi alarak...Allah bilir kaç sene uğraştı böyle oynayabilmek için...Sizi bilmem ama ben bu mario konusunda acayip beceriksizdim..En son gelebildiğim nokta 4x2 miydi neydi? Onu da 1x2deki tünelleri kullanarak yapmıştım...Kim “ben mario’yu bitirdim” dese, yanına oturur oyunun sonunu görmeye çalışırdım..Ama sonuç hep hüsran olurdu (onun yerine “atari takıldı ya”, “yanımda biri varken rahat oynayamıyorum ya” cümlelerini duyardım).. O yüzdendir ki, mario “izlemeyi” çok severim..Dün aklıma takıldı, youtube’dan aratıverdim..Karşıma bu çıktı...Hazır bulmuşken sizlerle de paylaşayım dedim..Hani benim gibi "prenses"i göremeyenler vardır diye :)



http://www.youtube.com/watch?v=0zcfy6YAOZQ
http://www.youtube.com/watch?v=V10XXqkjB04
http://www.youtube.com/watch?v=gd6CUFT6su4

Ha sonra şu oyunu buldum..Bölümler ataridekinin aynısı, karakter sayısı artmış..Yok..Yine geçemedim 4x2’yi..Artık “o zaman küçüktüm” bahanesini de kullanamayacağım..Ben beceriksizim, o kadar :)

12 Ağustos 2010 Perşembe

Parça Pinçik


*Twitter denen zamazingo çıktığından beri, bloglarda böyle küçük küçük anekdotlardan oluşan yazılarda bayaa bir azalma oldu(muş)..Dolaylı yoldan bu anekdotlardaki samimiyet de azalmış..140 karakter sınırı yüzünden cümlenin orasından kes, burasını çıkar, şurasını kısalt.....daha yapay anekdot silsileleri var artık..Bu duruma üzülmüyor değilim...

*140 karakter sınırı demişken; bu sınır baskısı yüzünden nice yiğitler telef oluyor!..Bir şey yazarken gözünüz karakter sayacında...Bir de twit 140 karakterden bir-iki harf fazla çıkarsa, uğraş dur o bir-iki harf için..Arka arkaya 14525 twit göndermek de hoş değil..Tam deli işi bu twitter...

*Twitter Blogger’ın “özet geç piç!”idir...

*Amy Macdonald denilen kavram çok acayip bir şey bence..Kadının en neşeli şarkıları bile bir zaman sonra sizi depresyona sokabiliyor..Bu kadın Türkiye’de olsaydı Kibariye ile Ferdi Tayfur arasında bir şey olurdu..Konserlerinden sonra toplu intiharlar filan...of off

*Bundan 10-15 yıl önce "bu akşam ölürüm" diye bir şarkımız vardı..Bu şarkıyı dinleyip dinleyip intihar ederdik..Sonra bu şarkı yasaklandı..Şarkının sahibi yasağı protesto etmek için köyüne döndü filan.. O zaman farkına varmamıştım, ama şimdi düşününce.....çok garip lan

*Coca Cola’nın formülünü bilen kardeşler’in hikayesi de ne acıklı! Birisi uçağa binerken diğeri binemiyor, bir arada bulunmaları yasak, aralarında bilmemkaç km olması lazım vs:
-Joshua..Acil bir basın toplantısı ayarla..Formülü açıklayacağım..
-Aman efendim..Formül gizli değil mi?
-Başlarım gizliliğine..Yıllardır kardeşime hasret kaldım lan! Evde annem ağlamaktan kör oldu, babam içkiye verdi kendini..Formülü açıklayayım da bitsin şu çilemiz...Sinan Çetin ile Film Gibi’ye çıkasım var..

*Bir gün evlenirsem yüzük takmak yerine yüzük şeklinde dövme yaptırmak istiyorum..Ha olası bir ayrılık durumunda o deriyi çıkarıp atmak zor olacak, ama kendime hakim olamıyorum

*Napalm Death diye bir manyak topluluğu dünyanın en kısa şarkısını yapmış..Şarkının(!) tamamı 1,5 saniye mi ne...Hazırlığı kendisinden daha uzun sürüyor valla..Düşünüyorum da; benim 10-12 dakikalık şarkılarım olsa, şu ne idüğü belirsiz grubu görsem...Önce gider bunlara temiz bir dayak atar sonra da tüm kayıtlarımı yakardım...Bu ne lan?!?

*Ülkemizde nesli tükenmekte olan mesleklerden biri de korsan kitapçılık..Eskiden her aradığım kitabın korsanını rahatlıkla bulurken, şimdi 10 kitabın 1 tanesi ancak bulabiliyorum..Benim için kötü, orijinal kitaplar için iyi bir gelişme...

*Sevgili okur...Birinci geleneksel parça pinçiğin sonuna burada gelmiş bulunuyoruz..Biterken Malt – Doldur çalıyordu..Gözlerinden öpüyorum..Havalar çok sıcak, kendine dikkat et- şapkasız dışarı çıkma...

9 Ağustos 2010 Pazartesi

House abim evde mi, evde mi?


Efendim..Gün geçmiyor ki ortaya yeni bir gençlik ikonu çıkmasın..Biz gençler, kendimizden nefret ediyoruz da bu yüzden mi başka birileri olmak için yırtınıyoruz bilmiyorum, ama mantar gibi “ikon” türüyor...Bunlardan biri de Doktor “huysuz ama bir o kadar da karizmatik” House...Bugüne kadar kaç kişi House gibi laf sokmaya çalışıp-terslenip madara olmuştur, kim bilir? Ya da kaç kişi House’a özenip –hayal kırıklığına uğrayacağını bilmeden- doktor olacak? Korkarım ki, yakında bu abimiz yüzünden “topal modası” başlayacak ve insanlar estetik merkezlerine ameliyata koşacak....Tamam..Sonuncusu biraz uçuk oldu..Ama böyle bir haber duyarsam şaşırmam..Bana gelince..Çok şükür, House olmak istemiyorum..Tabii bu ondan etkilenmeyeceğim anlamına gelmiyor..Benim payıma paranoyaklık düştü..Biraz daha açarsam; en ufak hastalığında Housevari bir hastalığa yakalandığını düşünüyorsun..Doktora gitsem ne olacak acaba? Bugünkü yazı konumuz bu...Hadi hep beraber yoğunlaşalım...Ekşın!

-Evet Panda bey...Korkacak hiçbirşeyiniz yok..Ufak bi soğuk algınlığı, o kadar...
-Ighhh göğsüm...göğsüm yanıyor...Bu normal mi?
-Allah Allah? Bi bakim
-Hıdıdıdıdı...Krize giriyorum ben, hıghhh!?*!....
-Saçmalamayın efendim, ne krizi? Turp gibisiniz maaşallah
-O zaman halüsinasyon görüyorum...Hemen bir MR çektirelim
-....Efendim...Durduk yere ne MRı şimdi? Hem burada dok....
-Neden olacak idiyıt! Beyin tümörü....ya da mantar hastalığı...Her ikisi de olabilir, semptomlar uyuyor
-Ne sempt....
-Thirteen’e söyleyin alerji testi yapsın..Foreman ile Chase MRımı çeksin...Yalnız ben içerideyken Cameroon’un dedikodusunu yapmasınlar lütfen..Adam akıllı benle ilgilensin eşşoğleşşekler...
-Ne 13’ü?! Ne Foreman’ı?! Efendim siz kafa...
-Aghh, kan işiyorum lan..Demek ki sorun beyinde değil...Enfeksiyon olabilir mi? Alın evimin anahtarları..Öyle cam mam kırmayın!
-Hani nerede kan?
-Doğru diyorsun, enfeksiyon olsa kan tahlillerinde görülürdü..Evi aramaya gerek yok..Lupus, Sarcoidosis ya da MS’dir
-Hı?
-Evet, onlar da olamaz..6 sezondur her bölümde söylendiler, sadece bir kere Lupus çıktı
-?!?
-Kalıtsal hastalıklar olabilir mi?...Wilson hastalığı? Digeorge sendromu?
-....?
-Allah Allaaaah, ne olabilir ki? Doktor bey siz de hiç yardımcı olmuyorsunuz..Hiç olmazsa şuraya bi’ kriz arabası getirseydiniz...düşünmemize yardımcı olurdu
-....
-Bööaaarrgghhh...Allaaah, kan kusuyorum...durum ciddi ühühü
-...
-Bu kan neden kusmuğa benziyo yahu? Hemen birkaç ünite daha kan alın..Beyaz küre sayısına bakıcaz..Sonra lenf bezlerime biyopsi yaparız..Kesin kanser..Dr.Wilson’a haber verin..Hemen kemoya başlayalım...
-Aman Allah korusun, durduk yerde ne kans....
-Haa bir de EKO testi yapalım..Konuyla alakası yok ama adettendir
-Adet mi?!?
-House nerede kaldı ya? Ne zaman gelip “evribadi lays” diyecek? Yine neler karıştırıyo O?
-Siz burayı baş...
-Hmmm...Bu saate kadar sonuçlar gelmediğine göre akyuvar sayısı normal..O zaman sorun kalpte...İçini açıp bi bakalım..Gidin Dr.Cuddy’den izin alın, ben herşeyi hemen imzalarım nasılsa..Yalnııız...Ameliyatı Dr.Chase yapsın
-Beyefendi yeter artık..Hemen sizi psikoloji bölümüne sevk ediyorum..Sizin psikolojik sorun...
-Peki bu semptomlar aslında semptom değilse?
-......lütfen bana zarar vermeyin..Evde karım ve çocuğum beni bekliyor..Sorun paraysa cüzdanım şu çekmecede...
-Tabii ya..Şimdi o öyle olduğundan bu böyle oldu..Şu da hiç altta kalır mı...o da oluverdi...Teşhisimi koyuyorum! SOĞUK ALGINLIĞI!!! 250 mg nane limon verin..Ayrıca günde 2 tablet asprin..Bir haftaya bi’şeyim kalmaz..Bu vaka da çözüldü..Size güvenebileceğimi biliyordum doktor bey :)
-...
-....
-FAZLA VİCODİNİ OLUP DA VERMEYENİİİİİN....Hey, Cuddyyy..Daha fazla dayanamayacağım...Yeniden rehabilitasyona gidiyorum ben!

(way hağus waaaay ühühü)
Biterken April Matson - Will You Remember Me çalıyordu :)

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Survivor Akp-Mhp-Chp!

Geçen gün yayınladığım “yeni yayın dönemi programları” serisinin ardından esrarengiz bir mail aldım..Mailde kendisinin Acun Ilıcalı olduğunu iddia eden bir şahıs “beni şu numaradan ara, görüşelim..not: ödemeli arama kuruş yok :(“ diyordu..Önce kendini bilmez birinin benimle kafa bulmaya çalıştığı düşündüm..Dolayısıyla maili ciddiye almadım..Lakin araştırmacı yazar yönüm “ara ara” diye diğer yönlerimi taciz ediyordu...Sonunda merakıma yenik düştüm ve mailde verilen numarayı tuşladım...Ve karşımda gerçekten Acun vardı!.. “Demek ki cimri olduğu için zengin olmuş” düşüncelerimin arasında konuşmaya başladık..Kısaca kendimi tanıttıktan sonra, projelerim hakkında konuştuk.. Fikirlerimi beğendiğini, karısı mutfak masraflarını biraz daha kısarsa bir-iki projemi gerçekleştirmek istediğini belirtti Cimri Acun..Bir süre daha benim hakkımda konuştuktan sonra (Acun “istediğin kadar konuşabiliriz, nasılsa sen aradın ehehe” dedi) araştırmacı yazar yönüm yine yerinde duramamaya başladı..Usta taktiklerle konuyu Acunun yeni projelerine getirmeyi başardım!...Kendisi çok ses getirecek yeni bir survivor serisine başlamış...

SURVIVOR AKP-CHP-MHP

Evet..Acun yine büyük bir işe imza atıp yarışması için milletvekilleri ile anlaşmış..Hatta anlaşmakla kalmayıp, bizim haberimiz olmadan yarışmanın büyük bir çoğunluğunu çekmiş! Son 3 aydır, mecliste gördüğümüz milletvekilleri hologramdan ibaretmiş aslında(hiç farketmediniz di mi?)...Biraz daha ileri gidip programda neler olduğunu öğrenmek istedim..Acun ısmarlayacağım bir akşam yemeği karşılığında herşeyi anlatmayı kabul etti..Hiçbir masraftan kaçınmadım..Bu akşam seyyar köfteci Murtaza Abi’ye götürme sözü verdikten sonra yarışma hakkında herşeyi öğrendim!

---buradan sonrası spoiler içerir---

*Öncelikle adada kavga olup olmadığını sordum..Sanılanın aksine milletvekillerimiz orada gayet sakinmiş..Bugüne kadar hiç kavga çıkmamış (Acun burada hayalkırıklığına uğradığını itiraf etti)...Karşılıklı jestler eşliğinde yarışma sürüyormuş..Hatta Bülent Arınç gördüğü herkese “bakın sorun bizde değilmiş..meğer sorun Ankara’ymış..meclisi buraya taşısak ne güzel olur ekikiki” diye sululuk yapıyormuş...

* Takdir edersiniz ki, milletvekillerimiz 50sini aşmış insanlar..Bu yüzden alışılageldik survivor oyunları oynanmıyormuş..Onların yerine bir kelime bir işlem, seksek, papaz kaçtı, bozuk para maçı, isim şehir, penaltı çekişmeç, ip atlamaç gibi hafif oyunlar varmış...

*Yarışmada en başarılı kişi Devlet Bahçeli imiş..Özellikle bir kelime bir işlem yarışmalarındaki performansı parmak ısırtıyormuş..Ayrıca oyunda 39-40-41 gibi cevaplar çıktığında Sayın Devlet Bey bir coşuyormuş ki sormayın...


*Diğer parti başkanlarının da Devlet Bey'den aşağı kalır yanları yokmuş..Oyunlarda gayet başarılıymışlar..Ancak açlık konusunda ciddi sıkıntılar çekiyorlarmış..Kemal Kılıçdaroğlu “hiç olmazsa zayıflıyorum..Gandhi’ye biraz daha benzerim fena mı?” telkiniyle kendini teselli etmeye çalışırken; RTE açlıktan sinire kesip adadaki yerlilere “sabah akşam ağaçlarda geziyosunuz, biriniz aşağıya hindistan cevizi atmıyor” diye çıkışmış..Daha sonra diğer milletvekilleri araya girip, tartışmayı başlamadan yatıştırmışlar..Rte yerlilerle öpüşüp barışmış...

*Yarışmanın üçüncü gününde, açlığa dayanamayan milletvekilleri aralarında para toplayıp yiyecek-içecek getirtmek istemişler...Bunun üzerine prodüksüyon üzerinde “Dharma” yazan bir sürü gıda maddesini helikopterle adaya fırlatmış (Acun “para benden çıkmadığı sürece no problem” diyor)..

*Yiyeceklerden sonra bir tatil ortamı oluşmuş adada..Sabahları denize giren/güneşlenen milletvekilleri, akşam denize karşı hepberaber üzüm yiyorlarmış...Rte “şarap içeceğinize üzüm yiyin dedik, o kadar laf söylediniz..bakın fena mı?” diyince üzümü fazla kaçıran Bülent Arınç “civanım gel öpüjem” diye Rte’ye sarılmak istemiş, diğer milletvekilleri yine araya girmişler..Daha sonra sızan Bülent Bey, sabah hiçbirşey hatırlamadığını söylememiş...


*Adaya alınmayan Bdpliler “Niye o yarışma Akp-Chp-Mhp-Bdp olmadı? Bizi niye almıyosunuz?” şeklinde veryansın etmişler..Adaya gitmek isteyen 8 Bdpli milletvekili yarışma güvenliği tarafından zor durdurulmuş..

*Adadaki güvenlik sadece bu işe yaramıyormuş..Davos görüşmeleri'ne gönderme yapıp “bi daha da gelmem adaya ehehehe” gibi sığ espriler(!) yapan her yüz kişinin arasından birini çekilişle belirleyip dövüyorlarmış (bu yüzden başlarını kaşıyacak zamanları yokmuş)..

*Ayrıca bu yarışma için yepyeni bir teknoloji geliştirmişler..Bu yarışmayı izleyen birtakım izleyiciler “akp ülkeyi sattı, sıra adaya mı geldi ehühühüe”, “adada anayasa mahkemesi yok chp naapıcak ahıhıhı” gibi siyaset üzerinden espri(!) yapmaya kalkınca televizyondan fırlayacak bir güdümlü anne terliği (oh my G.A.T.) espri sahibinin yüzünde patlayacakmış...


*Çekimlerin bitmesine bir hafta varken, kıyıya tamamen “şans eseri” bir gitar vurmuş (Acun bu gitarın hiç ıslanmamış olmasını takdir-i ilahi olarak açıklıyor) ...Gitarı "bulan" Kürşat Tüzmen ve Suat Kılıç ikilisi, akşam milletvekillerine unutulmaz bir konser vermiş..Programlarına sahil klasiklerinden “akdeniz akşamları” parçası ile başlayan ikili, “ada sahillerinde bekliyorum” ile milletvekillerini coşturmuş...”Çıt çıt çetene” adlı türkü çalınırken Önder Sav ile Mehmet Ali Şahin’in karşılıklı birbirlerine bayılmaları gözlerden kaçmamış..

*Bu gitar konserleri birkaç akşam daha devam etmiş...Bir akşam Devlet Bahçeli “kesik çayır biçilir mi sular soğuk içilir mi” adlı eseri seslendirmeye kalkınca, diğer milletvekilleri yine araya girmiş...Adada bir daha konser monser olmamış...

---spoiler bitti----

Evet..Şu ana kadar öğrenebildiklerim bu kadar..Cimri Acun ile hala irtibat halindeyim(çaldırıp kapatıyor)..Öğrenebildiğim diğer tüm detayları size aktaracağım..Araştırmacı gazeteciniz Panda iş başında!

İlk resim için Aydınoz'a teşekkür ederim..Diğer iki resim Bobiler.org'dan alıntı..Biri de google'dan bulundu..Biterken Miss Li - Stuck in the sand çalıyordu..yeniden görüşebilmek dileği ile, kendize iyi bakın efendim :)

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Siz Aşk'tan N'anlarsınız Bayım?

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!

Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir aşk yamadım
Hayır
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
Tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım...
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
Aşk diyorsunuz ya
Ben istemenin Allahını bilirim bayım!
...


İyi bir şiir birikimim olduğu pek söylenemez..Olması için de uğraşmadım zaten..Ergenlik dönemimde ezberlediğim bir-iki Yılmaz Erdoğan şiiri dışında hafızamda şiir yok..Ergenlikten çok önce şiir defteri tutmayı bıraktım..İlkokul, ortaokul ve lise hayatım boyunca bana ezberletilemeye çalışılan şiirleri ezberlememek için elimden geleni yaptım..Her duruma okunacak bir şiiri olan adamı sevdiğim söylenemez..ve onun yancısı, kafa sallamak suretiyle şiire “eşlik eden”, şiirin sonunda –biliyorsa- şairin adını söyleyerek “biz de boş değiliz” mesajı veren adamı da sevmem..Sırf “şiir olsun” diye ağdalı kelimeler/devrik cümleler peşinde koşan, mısra sonlarına kafiye kasan insanlardan (şair değil) nefret ederim..Bu insanlar mahalle matbaasında 2-3 şiirini bastırıp “şair oldum ben” havasına giriyorsa nefretim iki katına çıkar......şiir..şiir..şiir...Bakın nasıl anlamsızlaştı?.....Tabii bütün bunlar “bloguna ilk post olarak şiir koymak” gibi bir uğurum olmayacağı anlamına gelmiyor...

Özet geçmek gerekirse...şiir Didem Madak’a ait...devamını okumak isteyenler şuraya gitti...Ben Histerik Panda..Bu bir deneme yazısı..Bu yazıyı neredeyse kimsenin okumayacağını bildiğim için bu kadar güzel saçmalayabiliyorum...Buralara ilk düşüşüm değil...”Hoşgeldin”e gerek yok yani...Bir “merhaba” yeter de artar....Tüm söyleyeceklerim -şimdilik- bu kadar...Ben (yine) geldim